...11 TmE TaYFaSi...
- "MENÜ"
- "SıNıF MENÜ"
- "WeB DeRSHaNe1"
- "WeB DeRSHaNe2"
- ""YGS SiSTeMi""
- ''BiLGi''
- "SiiRLeR"
- "FiLoZoFLaR"
- ARİSTOTELES
- AGUSTE COMTE
- DESCARTES
- DAVİD HUME
- HERAKLİTOS
- FARABİ
- GAZZALI
- GORGİAS
- HEGEL
- İBNİ SİNA
- PLATON
- SOKRATES
- JOHN DEWEY
- JOHN LOCKE
- "YAZARLARIMIZ"
- "KOMEDİ"
- "aSıGıN MeKTuBu"
- "YeNiLeR"
- Yeni sayfanın başlığı
GORGİAS
GORGİAS
M.Ö. 5.yy.ın ilk çeyreğinde Sicilya’nın Leontinoi kentinde dünyaya gelmiş olan Gorgias, Syrakusalılara karşı yardım istemek için 427 yılında elçi olarak Atina’ya gittiği zaman artık iyice yaşlanmıştı. Olası görünse bile yaşamının üç evreye —doğa filozofu (“öğrencisi olduğu Empedokles’in etkisi altında), diyalektikçi (Elea okulunun etkisiyle) ve retorikçi (Kolrax ile Teisias’ın etkisi altında) — ayrıldığı yine de kesinlikle söylenemez. Retorikle ilgili eserlerinden geniş kapsamlı fragmanlar ve “Helena ile “Palamedes” adlı iki konuşma metni günümüze kalmıştır. Her çeşit ciddi felsefeyi, her gerçek bilimi kökten reddeden “Varolmayan Üstüne” başlıklı eserinden —görünüşe göre yazar bu arada kendini tamamen retoriğe vermişti— uzun ve tipik bir bölüm aşağıya alınmıştır. H. Gomperz ve W. Nestle gibi kimi çağdaş bilgeler, bu eserde yer alan üç sayı ve paralojizme dayalı “argümanları” Gorgias’ın bir ‘oyunu”, içeriğiyle ciddi bir şey kastetmediği sofistik retorik bir gösterişi diye açıklamaktan yanadır. Oysa bu görüş, Gorgias’ın argümanlarına temel teşkil eden Zenon’un diyalektiği ile karşılaştırılarak çürütülmüştür. Ayrıca Gorgias’ın üçüncü say için sıraladığı argümanlar, onun burada bilgi kuramının (ve dil felsefesinin) gerçek sorunlarına, nesnenin düşünen özneyle ya da düşünceyle, düşüncenin de kendisini ifade eden sözle ilişkisi sorununa ciddi şekilde eğildiğini göstermektedir. Ve bu Gorgias aslında hiçbir şeye inanmamakta ya da yeryüzünde tek bir şeye inanmaktadır: Sözlerin gücüne, ustalıkla biçimlendirilmiş ve ince bir üslup verilmiş sözlere; o bu sözlerin insanı şaşılacak derecede etkilediği kanısındaydı, hatta yurttaşlarında yarattığı mucizeyi etkileri sanatı sayesinde kendisi görmüş, yaşamıştı, üstelik ciddi şekilde inanmadığı, ne uzmanlığına (meğer ki salt biçimsel retorik alanında olsun) ne de karakterine özgü olmadığı halde. Çünkü Gorgias’ın “sanatının amacı gerçeği idrak etmek değil, sadece eleştiriden uzak dinleyici kitlesinin gözünü bağlayan, bir Thukydides’in üslubunu bile derinden etkileyen parlak bir görünüşe ulaşmaktı; ayrıca bu sanat, Delphoi’deki tanrıya kendi adına som altından bir heykel adayabilecek kadar gelir elde etmesi ne de yaramıştır. Ne var ki, Protagoras ile önde gelen diğer sofistlerin insanları eğitme ve onlara ‘erdemi” öğretme konusundaki iddialarını manevi bir değişimden sonra ilkesel olarak terkeden, kendini teori ve pratikte tamamen retoriğe veren Gorgiasın davranışı, Platon’un belirleyici hükmüne gö re, bu sofistler için çok tipiktir. Öyle ki günün birinde bu sofistler, Grek ulusunda öncü güç olan her çeşit ciddi felsefeyle rekabete girişecektir. Bu yüzden, gerçek varlığı arayan ve bulan Platon’un, parlak görünüşün ustasıyla, yani retorikle MÖ. 392 yılında “Gorgias” adlı ünlü diyaloğunda giriştiği yok edici hesaplaşma, bunun yalnız nesnel bir hak ve yetkiden dolayı değil, üstelik —bir an Platon’un karakterini ve dünya görüşünü düşünürsek— deyim yenindeyse psikolojik bir zorunluktan dolayı gerçekleştirildiği göz önüne alınırsa anlaşılır.